20 Kasım 2012 Salı

Hayvanseverler Buraya!

Köpeğim ile yaz-kış,sağlık-hastalık demeden günde iki kez gezmenin en zevkli tarafı hiç tanımadığın ve bazen de büyük ihtimalle de bir daha hiç görmeyeceğin, tamamen tesadüfen o sokakta yürüyen insanlarla tanışmak olsa gerek..

Çok ilginç bir durum bu aslında..

Evim caddeye çok yakın olduğundan insanlar minibüs/otobüs/taksi gibi vasıtalardan koşarak inip hızlı hızlı sokağımızdan geçerlerken yavrucuğumun "beni sevin noolur, hadi bak burnum ne şeker, evet kulaklarım da pek lokum, aha bak bu da o sevimli kuyruğum ne de güzel sallıyorum bak.." diye tacizkar hareketlerine dayanamayıp resmen yanımızdan koşar adım geçerken çocuğumu bir mıncıklayıp geçmeleri yok mu..Hep kendimi onların yerine koyarım ben olsam hayatta acelem varken elalemin köpeğini sevmem, valla hatta o sırada dengem bozulup düşebilirim yani o derece kafam doluyken ve koşarken eğilip bir köpeciğin başını sevip sırtını falan mıncıklayamam bile..Kesin hızımı alamaz sendelerim ya da zaten etrafta bir köpek olduğunu bile göremem o acele ile.. O yüzden bu tipler "en ilginçler" kategorimde başı çekiyorlar.

 hiç hayvan sevmeyen tipinde görünüp tam yanımıza geldiğinde bir "meleğe dönüşenler" ikinci sırada geliyor..Mesela dışarıdan bakınca "heh bu şimdi yanından geçerken korkup kıyameti kopartacak " dediğim tiplerin yavrucuğumun anından öpüp benimle yarım saat hayvanlar ve insanlar hakkında muhabbet etmesi :) beni hep şaşırtmıştır.

Ahhh bir de "şikayetçi teyzeler" var ki onlar zaten sokağın tanıdık simalarından "-ler" ek fazla oldu bir tane var çünkü..Neyse ki ayda yılda bir karşılaşıyoruz ama ilk karşılaşmamız bomba! Köpeğim ile koşarak apartmanın bahçesinden çıktık kaldırımdan inip park etmiş iki arabanın arasına çişini yapmasını beklerken teyze yanımızdan kaldırımdan geçer ve

- "cık cık cık! Ayıp değil mi pis şey!! Nereye yaptırıyorsun hayvanın tuvaletini!" der!
-.... (içimden ya sabır!) Teyzecim sorabilir miyim sence hayvan nereye çişini yapmalı??
- Oraya değil!
- Peki nereye???
-....(cevap veremiyor bakıyor yüzüme kızgın kızgın baston kafama indi inecek)
- Teyzecim bak apartman sakinleri bahçeye yapmasını istemiyor çimlere ve çiçeklere asit olduğu için zarar veriyor diye. Etrafta başka bir yeşillik yok direk sokak ve cadde burası..E kaldırama da yaptıramayacağıma göre bir tek asfalt kalıyor.
- Hayır başka yer bul, başka apartmanın bahçesine git!
- Teyzecim kimse istemez kendi bahçesine yaptırmayı hem ya ben ya apartman görevlisi buraya gün aşırı deterjanlı su döküyoruz mis gibi kokuyor ve tuvaletinden eser kalmıyor sen merak etme.
- Hayır başka yere yaptır!
- Olur teyzecim ama sokak köpekleri de buralara yapıyor haberin olsun çünkü apartman görevlileri bahçelerden kovalıyor onları hep.
- Pis hayvanlar!
- PEKİ Teyzecim! İyi akşamlar teyzecim (diyip kaçışım oradan daha dün gibi aklımda ve evet sabırlıyımdır!)

Ama sonraki bir kaç karşılaşmamızda da arkadan "cık cık cık!" sesleri gelip aynı senaryo bu sefer daha şiddetli bağırmaktan hallice bir hal alınca dayanamadım ve 3. ya da 4. azarımda "açayım da cebime yapsın hayvancık" diyiverdim! Üzgünüm ama dedim..Tamam kakaları toplayıp poşetlerle çöpe atıyoruz ama çişe bir çözüm yok maalesef.. Sırf bizim sokakta yaklaşık 20 ya da daha fazla köpek gezdiren var teyzeciğim sadece bana takıntılı nedense..Ama o oldu bir daha bulaşmadı "cık"lamadı da çok şükür! Allah affetsin beni..

Bir de mahallenin bazı çocukları yanıma gelip "ablaaa verseneeeee ben gezdireyim bugü"n demiyor mu? Cinnetin eşiğine geliyorum çünkü henüz başını bile okşamaya yanaşamıyorlar köpeğin, tasmayı verecekmişim onlar alıp 35 kiloluk bu hayvanı gezdireceklermiş kendileri kaç 20 kilo falan varlar mıdır acaba????? A bir de inatçılar ki Allah korusun! Sokak boyunca "abla hadi nolur şu sokak başına kadar hadi nolur tasmayı bana ver" diye beynini yerler insanın sonra bir arkadaşı çağırır ya da köpeğim onlara doğru sevmeleri için hamle yapar korkup kaçarlar genelde de "anaa" "annee" "ayyy" gibi sesler çıkarıp koşarlar ters yöne doğru.Ha bir de damağını falan da kaldıranını gördüm :) Yaz akşamlarını o yüzden sevmiyorum bu veletler dışarda oluyorlar ve bu saçma salak yalvarma seansları bitmek bilmiyor 3'er 5'er toplanıp geliyorlar. Böyle bir akşamüstü sene 2008 ya da 2009 yine meşhur sokağımızda eşim, ben ve köpeciğimiz yürüyoruz. Apartmandan güzelce, sarışın, çok tatlı dilli ve kesinlikle hayvan delisi bir kız koşarak önümüzü kesti ama ter içinde ve nefes nefese belli oyun oynarken yarım bırakmış koşmuş. Kibar ve usulünce "sevebilir miyim acaba?" dedi. Biz de "tabi ki" dedik ki zaten köpecik çoktaaan kızın ayaklarının dibine bayılmıştı bile zevkten dört köşe..Çok geçmeden aynı apartmandan aynı yaşlarda bir tombik ve ter içinde erkek çocuk çıktı haykırarak "Yaaağğğ Seliiiin napıyorsun orda bırak köpeği gel yarım kaldı sen beni yakalayacaksın" dedi. Kız ise "Şuna bak ne tatlı azıcık seveyim sonra da oynamayalım zaten çok yoruldum çok terledim" dediği anda çocuk "Yaaaaaağğğğğğğğğ kesicem kendimi şimdi burda! Böyle böyle bıçaklicam kendimi! Benimle ilgilen diye ne yapmam lazım ya Seliiin kesicem kendimiiii" diye öyle komik bir şekilde söylenmeye başladı ki ve sonrada "Al gidiyorum işte bir daha beni göremeyeceksin!! Sen o köpekle ol" dedi koşmaya başladı yine apartmanın bahçesine girdi. Kız hemen ayağa kalktı "Teşekkür ederim" diyip "Yaaaağ of! Haydarcan tamam gel küsmeee" diye arkasından koştu. Biz ise koptuk!!!! Sevgili Haydarcan belli ki abayı yakmış Selin kızımıza ama bu ne afra tafra böyle hele ki tehdit kısmına hiç girmeyeceğim :) Ahh erkekler ve şu yanlış taktikleri!!! :)

Konuma geri dönersem köpek sahibi olmak güzeldir, dinlendirir, sorumluluk öğretir, insanı çocuk sahibi olmaya hazırlar, sonsuz sevgi ve ilgi ister, hiç doymak bilmez bu sizi daha mutlu daha şefkatli ve sorumlu bir birey haline getirir. Çevreniz genişler, kesinlikle bir sürü macera yaşarsınız, bir sürü köpek ve sahibi tanırsınız. O tanıdıklarınızla etraftaki kedi, karga, martı ve sokak köpekleri hakkında ortak yem verme, hasta olanları veterinere götürme vs. gibi operasyonlarınız olur.. İyi insanlar iyi insanları daha çabuk bulur. Sadece her gün düzenli bir "merhaba"laşmak ve gülümsemek bile güne güzel başlamanızı ya da günü güzel bitirmenizi sağlar...

Köpeğimi ve hayvansever dostlarımı asla değişmem!









6 Kasım 2012 Salı

Elinden Geleni Yaptıysan YÜRÜ GİT, BEKLEME YAPMA!


"Eeeehh yeter kendimden bıktım" diyorsan oku!

Ya da "eeeeh yeter bıktım onu çekmekten! Takıntılarına/beklentilerine hiç bir anlam veremiyorum ben ne yaptım ki ona?" diyorsan yani diğer tarafsan da aferin canım hoşgeldin, okumaya devam et! Tanı karşındakini..


Ben ilişki doktoru değilim ama kendimce yaşadım bir şeyler! Benzer şeyleri yaşayan sevdiklerimi izleyip hatta o kadar çok hayatlarını kendilerine zehir zıkkım edişlerine tanıklık ettim ki artık üzülmekten, takmaktan, dert edinmekten YO-RUL-DUM!

YAAAHU hayatta bulutlar, renkler, çiçekler, bebekler, kediler, köpekler, kuşlar, balıklar, kalpler, yıldızlar, tatlılar, tuzlular, öpüşmeler, sarılmalar, sohbetler, gülen yüzler, yağmur, kar, güneş, deniz, güneş gözlüğü, rakı, balık, türk kahvesi, SAĞLIK vb gibi bir ton güzel şey varken ÜSTELİK her aldığımız nefes sayılı iken niye bunca kendi kendini yiyip imha etmek ve etrafa tüm olumsuzluğunu saçmak?? Hı neden canım?

Akılsız olsan bu yaşa kadar gelemezdin elbet sana "sen beyinsizsin" diyen olurdu, başına olmayacak şeylerde gelirdi e gelmemiş, hayattasın ve gayet sağlıklısın! Allah akıl fikir vermiş kullanmanı bekliyor hepsi bu! Boş yere ahlanıp vahlanma kafanı topla, silkelen hemen!

Konuya hemen başlıklarımla hem de gümbür gümbür giriyorum:

KENDİNİ KANDIRMA SORUNSALI:
Ah canım yapma bunu ya yap-ma! Kandırma kendini sakın, neyse o bahaneler işte uydurma artık lütfen "karşındakinin" yerine!!

Seviyorsa..!
Özlüyorsa..!  
İstiyorsa...!
ARAR, SORAR, MERAK EDER, İLETİŞİME GEÇMEYİ DEEEE-NER!!!

Bu formül bu kadar basit! Yani başlarım gururuna, işine, eşine, dostuna, ailesine, egosuna, korkusuna, inadına, telkinine! Yapmıyorsa "istemiyor" demektir. Arkadaşın da olsa, kankan da olsa, sevgilinde olsa, karın da olsa kocan da olsa...KANDIRMA KENDİNİ hele kafanda senaryolar yazıp onun adına bahaneler uydurma sonra da oturup inanma. Çünkü -bu bir lanet olmalı- insan en kolay kendi kendine kanıyor bu hayatta...

Eğer o çok değer verdiğin kimse senin "beklediğini" biliyorsa sana iki eli kanda olsa ulaşmalı! Bir gün bahanen kalmayınca bu alışkanlık (biri yerine bahane uydurmak) üzecek seni besbelli. Anla artık is-te-mi-yor çünkü tek geçerli bahanesi bu! Anla artık ötesini düşünmek ve kabul etmemek nereye kadar hı?

DÜZEN BOZMAK/HAYATA DAHİL OLUŞ ŞEKLİ:
Bu biraz göreceli ve duruma göre değişir ama genel konuşuyorum en basit noktalardan başlıyorum.

Sen onun için geceni gündüzüne mi kattın ertesi sabah hayatın zorlaşacak olsa bile hem de? Peki o sana aynısını yapmıyor mu? Niye sinirleniyorsun?? Neden üzülüyorsun? Niye alınıyorsun? Herkesin kendi hayatı kendi tercihi..Sen istedin zaman ayırdın süründün belki bu verdiğin karar yüzünden ertesi gün..O bunu yapmayı "seçmedi" herkesin kendi hayatı, kendi kararı ya dahil ol şikayet et ve aldığın cevapları kabul et yani sus  ya da hiç dahil olma kimseyi de değişmeye zorlama...Kimse için de değişme canım değmez. Pişman olursun elbet bir gün ve yine kendini suçlar yine kendi kendine edersin ne gerek var?

Kimse karşısındakinin hayatında "sıradanlaşmak" istemezken daha Bismillah en baştan seni kendi hayatına günümüz değimi ile bir "eklenti" olarak yerleştirme eğilimindeyse şikayet etmek niye? Etme canım, etme sen. Vaktini, ruhunu, enerjini, duygularını ve sakın sakın gözyaşlarını harcama yok yere...Hem düşün ki şanslısın sana en baştan göstermiş kendini..Ya saklasaydı??

ACIYI/OLUMSUZLUĞU GÖĞÜSLEMEK:
Birinci konu başlığına hızla dokunup kaçarak başlayacağım bu başlığa özetle; KANDIRMA KENDİNİ! Neden mi? Çünkü televizyonda kendi kulağımla dinledim araştırmalara göre "en büyük acı bile insan da sadece bir kaç saat etki ediyormuş" Canım sen bilim adamlarından daha mı iyi bileceksin hı? Geri kalan süre ise tamamen o acıyı çeken insanın hayal gücü ve rol yeteneği ile alakalı anlayacağın! Aşk acısı çekmek, terk edilmek, boşanmak, ayrılmak, taşınmak, veda etmek, üzülmek, alınmak, ağlamak, içlenmek...UNUUUUUT bunları olabilecek en kısa süre içinde! Normali bu anladın mı? UZATMA işte "kısa kes"!

KAFADA ÇÖZEMEMEK VE YARDIM İSTEMEK:
Kendim de dahil, başlarım kafamıza! O koca kafalar o zarif boynunla senin sahip olup yönettiğin bedenlerimize bağlı değil mi arkadaşım? Tabi yazıp yazıp inanıp oynaması bedava hatta istersen etrafına da anlat bu yazdıklarını oturup rolünü izlesinler ne o mutlu mu olacaksın böyle? Çözer mi dersin yazıp oynamak dertlerini? Bitecek mi? Geçecek mi?
- Hayır ise cevabın:
Yazma! Oynama! İnanma! Ve rica edicem lütfen git doğru merciden yardım dile...

İki kişinin arasında geçenleri bir Allah bir onlar bilir...Başkalarından yardım dilenme acaba şöyle mi dedi bunu mu düşünüyor şunu mu yapıyor deme! Git kendisine sor bu sorularını içinde ruhunda ne birikmişse geç karşısına "boşalt o kamyon dolusu yükünü". Karşındakine dert etme bu yükü aksine birlikte tutun ucundan birer birer. Çözdükçe fırlatın hızla sonsuzluğa yokolsun (evet demesi kolay kısmıydı bu)

Sakinleş biraz!

Sana zarar mı verdi? Evetse zaten unut hemen, hayır ise cevabın "Arkadaşım, takıp üzülüp sinirlenen kendi kendine zarar veren taraf sensin o zaman, tek taraflı eziyet bu". Milyon kere yazıcam galiba bak "yazık sana, yapma böyle"

Tekrar soruyorum bu sefer baya iyi düşün "sen elinden gelenin en iyisi olarak tüm gururunu, karakterini, egonu megonu topladın ve sordun mu bana yardım et çıkamıyorum içinden diye? Hı?"

-Evet ise; sen elinden geleni yaptın top sen de değil artık süre ver ve çekil ordan..Artık iki seçeneğin var ya kabul et, şikayeti kes ya da bırak iki ruhu da azad et...Bitsin, gitsin ama sen de bit, sen de git! Zorlamadan, şarkı da dediği gibi "kasmadan da olur işler" tabi olacağı varsa! İzin vermezse gitmene birinci başlık olan "kendini kandırma sorunsalı" oluşmamış olur yani istiyorsa o harekete geçer aksi takdir de bu paragrafın başına doğru bak bold ile yazılmış olan kelimeye iyice bi bak canım. Evet evet evet o, canım yap bunu ikinizin de ruh sağlığı için lütfen...

-Hayır ise;  yani eğer sormadıysan, sen manyak mısın? Niye kendini çevreni yiyorsun üzgünüm müstehak sana! Üzgünüm ağlamayana meme yok unuttun mu? Hemen sor, saat kaç olursa olsun sor! Yardım iste, dök içindeki kamyon dolusu soruları, bitmemiş, çözülmemişleri yoksa rahat yok bilesin.

BİTİRMEK/UZAKLAŞMAK/AFFETMEK:
Bir kere hemen ilk yapacağın şey kendi pişmanlıklarını külmüş gibi püfff diye o dolu dolu avuçlarından üflemek canım. Yapacaksın bunu üzgünüm önce kendini affedeceksin! "Ya ben nasıl öyle dedim, Allahım neler anlattım, neler yaptım çok pişmanım" yerine " O zaman öyle hissettim, o zaman için o doğru olandı, aman iyi ki yaptım, iyi ki söyledim, ben elimden geleni içimden gelenle karıştırıp sundum olmadıysa olmadı pişman değilim, iyi ki yaptım, iyi ki yaşadım bu ilişkiyi iyi kötü çok şey öğrendim" diyeceksin. Uyarıyorum kendi yaptıklarının arkasında kendin durmazsan karşındakininde yaptıkları arkasında durup karşına geçip sana yardım etmesini bekleyemezsin dimi? Hı? Bu bardağın dolu tarafını görmek, polyannacılık oynamak falan değil, bildiğin yaşadığın ve hissettiğine "sahip çıkmak" yani uzaklaşıp büyük resme bakabilmek sadece merak etme.

Evet kendi sağlığın için gitmek gerekiyorsa gerçekten ve üstteki paragraf aşamasını hallettiysen bu ikinci zor dalgaya hazırsın. Bir daha görememek, ulaşamamak, konuşamamak, haber alamamak kısmına!!!! Zurnanın itina ile "zart-zort-zırt-üff amanın dünyanın sonu" dediği yer! Uzatmayayım yani azad etme faslı..Ona istediğini verme ya da kafasına dank ettirme zamanı geldi.. Çok zor! Kimbilir ne çok kendinle savaşacaksın ama her gün üzülmektense bir kez toptan üzül be göze al şunu önce kendi iyiliğin sonra da o çok sevdiğinin iyiliği için..Ona istediğini ver "sensizlik". Evet yarımsa yarım kalsın bu hikaye, kafandaki sorular cevapsız ve eksik soru işaretleri rengarenk beyninde büyüklü küçüklü ama sen affettin ya artık bunların önemi kalmayacak işte bu yüzden bu başlık en zor ama en vurucu yer. Bir anda bitecek bu merak, delirme, üzülme ve tüm beklentilerin bırak artık bir son bulsun.

Evet evet evet evet evet evet evet evet evet zor ama "bir Dünya'nın sonu deeeğil" :) Allah sağlık versin, sağlık olsun demeli, ya bırak tek derdin değer verdiğin kadar değer görmediğin bir ilişki olsun!

Bırak artık hiç haber alamasın senden, o gün neler yaptığını bilemesin, neye güldüğünü, neye üzüldüğünü neye coşku ile yaklaştığını göremesin, duyamasın artık. Dahası onun için neler hissettiğini de artık duymasın senden! Ona daha neler hissettirebileceğini neler verebileceğini bir daha hiç bilmesin. Bu bir ceza falan değil sakın yanlış düşünme. Elinden geleni yapmana rağmen seni seçmiyorsa o da bilmeli ki her seçiş bir vazgeçiştir! O yüzden bırak ne o bilsin ne sen bil..
-------------------------------------------***-------------------------------------------
Bugün bana o çok sevdiğim dedi ki; "Herkes kendini sevdirmek, ilgi görmek ciddiye alınmak derdin de sadece isimler ve hikayeler değişiyor dünya sanki böyle dönüyor"

Düşün sen kimsin, ne istiyorsun? Amacın ne? Ne bu telaşın? Uzaklaş bak kendine çünkü bunu yapmalı insanoğlu yoksa sarsılıp kendine gelebilmek imkansız gibi birşey! Çok üzgünüm ama bu aşamaların hepsinden bazen DEFALARCA geçmen gerekecek tam oldu derken kafan yine karışıp bulanabilir bir seferde geçen ben tanımıyorum ama umut var bunları boşa yazmadım ve bir gün senin için de olacak :)

Cliché (!) gelebilir ama değil; hayat sana ekşi limon sunsa "çok şükür" diyerek o sevdiğin tekila için kullanacaksın limonları yaaaani böyle kötü bir deneyim yaşadın diye ahlanıp vahlanmayacaksın. Her şeyin bir sebebi var canım bu dünyada, her şeyin..

Yazının klişe kısmı da bittiğine göre şimdi geldik özetin özetinin özetinin de özetine yani tüm yazdıklarımın, duygularımın ve ruhumun ana fikrine;

Olmuyorsa olmuyor zorlama, itme, çekme, sarsma, harcama ruhunu boş yere! Ona ve kendine "mutluluk" dile!

O çok sevdiğin sen de neyi eksik bulduysa, neyi sevmediyse, ne yetmediyse bunların hepsi birleşip başka bir bedenle sunulsun ona! Çünkü bunu dileyebiliyorsan "gerçekten seviyorsun/sevmişsin" demektir...Öyle filmlerdeki gibi "ya benimsin ya kara toprağın" tripleri yok, büyü artık! Seven insan o kişinin kötülüğünü asla istemez unutma! Acı çeksin, mutlu olamasın diye diliyorsan hemen kendine gel "sen mi sevmişsin gerçekten" iyi düşün? Bu paragrafı bir daha oku bence iyice farkına varmaya çalış yazının taaa ilk iki cümlesinde dediğim taraflardan hangisi olursan ol bir kez daha oku bu paragrafı.

Allah düşmanıma bile sahip olamayacağı şeylerin arkasından sürüklenmeyi, deli gibi istedikleri için kendinden bile vazgeçmeye kalkışmayı nasip etmesin! - Amin!

 

20 Ekim 2012 Cumartesi

Bir duyuru biraz da itiraf

 

Bir başı buyrukluk var bende kabul ediyorum.
Kendime hasım herkes kadar...
Özel bir alanım var çevremde
İstemiyorum kimse oraya adım atsın
Ben ve benim'lerle dolu bir yer orası
Ben, benim, benimki...
Mesela bir şey benim ise senin değildir kabul etmeli!
Eğer ben oraya bırakmışsam bir şeyi
Sormadan üzerindeki tozu bile alamazsın...
Herkes elini süreceği şeyi bilmeli bu hayatta
Her maddeyi kişileştiririm ben
Silgiden bilgisayara, telefondan arabaya
hatta kaleme kadar
Dokunmayın!
Karışmayın!
Karıştırmayın ne özelimi ne genelimi
Böyle kabullenip böyle sevebilenlerle hayata devam.
Böyle sevin beni ya da sevmeyin umrumda değil
Yeter ki dokunmayın, karışmayın, karıştırmayın, sorgulamayın!
Ben Dünya'nın en hak en basit şeyini istiyorum
Gereğinin yapılması dileğiyle..

19 Ekim 2012 Cuma

Kimse Bilmez



Bulut geçti
Gözyaşları kaldı çimende
Gök rengi şarap
İçilmez mi böyle günde
Seher yeli eser
Yırtar eteğini gülün
Güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün

Bu yıldızlı gökler
Ne zaman başladı dönmeye
Kimse bilmez
 
Ömer Hayyam'ın dizelerinden & Mehmet Güreli'nin müthiş şarkısı

Yaratıcı Bünyeler



Bazen çok düşünüyorum ama sonuç bu yani...Bu sözler günlerdir beynim de yankılanıp duruyor.

Her şey bizim için evet ama her şeyi iyi gören de kötü gören de bizler değil miyiz?

Mesela "Pazartesi" günü diye bir gün uydurup onu hafta başı yapan sonra da "Pazar" diye uydurduğumuz günün en iyi ihtimalle akşamından itibaren yine kendi kendimize uydurduğumuz "sendrom" ile savaşmak zorunda kalan biz değil miyiz? Bunu yaşadığımız yetmiyormuş gibi bulaşıcı bir hastalık misali küçük büyük demeden çevremize de yayıyoruz! 4 yaşında bir öğrencim bir gün dersin ortasında "Biliyor musun Pazartesiyi hiç sevmiyorum" dedi oysa o gün günlerden Çarşambaydı kim bilir kimden duymuş ve küçücük beynini bilmeden modlamıştı böylesine..

Günler/aylar/yıllar boyunca neleri sorun edip, neleri yok sayıp, nelere gülüp, nelere uykumuzu kaçırıyoruz?!

Kaçan uykularla hesaplaşamadığımız gibi geçen zamanın da boynuna bir ip geçirip çekemiyoruz istediğimiz yöne halbuki ölesiye yaratıcıyız hepimiz. Ne Dünya küçük ne de sorunlar büyük. Sadece bizler çok yaratıcıyız bunu unutmayalım istedim.



15 Ekim 2012 Pazartesi

Hiç Zamanı Değildi

Şu an bu satırları yazmaya başlamanın hiç zamanı değil hem de hiç!

Almam gereken 4 uçak bileti var hem de son anda daha rezervasyon bile yapmadım. Mutfakta pişen ve çevrilmesi gereken köfteler var mesela, sonra bir sürü ütü birikti...Yarın ise düşünmeye bile mecalim olmayan deli bir programım var henüz planlayamadığım, kime nasıl yetişeceğim, neler olacak, neler olmayacak, neye kızıp neye üzüleceğim belli değilken ne işim var benim blogla??

Var işte öyle ihtiyacım var ki yazmaya..Yazıp sildiklerim var mesela diğer blog ailem tarafından keşfedilince yazıp yazıp attığım şeyler birikti benim içimde. Artık yazık olmayacak ne var ne yoksa burada değer bulacak hepsi bir bir.

Biri var içimde hiç susmayan işte o konuşacak, yazacak, ekleyecek, çıkartıcak her şeyi dökecek aklına estiği gibi tam da canı çektiği gibi..

Burada yazmak şişeye yazıp okyanusa fırlatmak gibi bir şey! Yazdım, yazıyorum, yazacağım elbet biri okur!

Pintish Ayshe'nin Dünyası burası, hoşgeldiniz!